29.10.2009

Orijinal Rulo

Jack Kerouac Yolda'yı 3 haftalık bir sürede yazdı. Truman Capote totoşu; buna yazmak değil, daktilo etmek denir demişti. Kerouac romanında yolun ritmini yakalamak ve vakit kaybını önlemek için, daktilosunda rulo haline getirdiği kağıdı kullanmıştı.
Dönemin şartlarına göre fazla müstehcen kaçtığı için o orijnal rulo geçen yıla kadar hep sansürlenmiş halde basıldı. Orjinal rulo ilk defa geçen yıl Penguin yayınevi tarafından basıldı. Ayrıntı yayınları yeni baskıyı Türkçe'ye kazandırdı. 
Ayrıntı Yayınları saolsun, valla hak geçiyor.

Orijinal rulo kesintisiz Yol(lar)da

Bob Dylan'ın "hayatımı değiştirdi; tıpkı herkesin hayatını değiştirdiği gibi," dediği Jack Kerouac'ın 'Yolda' adlı kitabı basılışının 50. yılı anısına ilk kez orijinal rulo haliyle yayınlandı.

28.10.2009

Led Zeppelin Aile Albümü


Sol Baştan:
Jonh Bonham (Bonzo): İçmediği zamanlarda grubun en makul adamıydı. Resimde heralde içmediği nadir anlardan birisine denk gelmiş. Bıyık saç kombinasyonu Orta Asya'dan, Altay dağlarından kopup gelmiş bir Oğuz soyunu andırıyor . The Song Remains the Same adlı Led Zeppelin filminde,  kafasında kasketle tarlada traktör sürdüğü bir sahne vardı , orda da kuşaklar boyu Demirel'e oy vermiş bir Orta Anadolu köylüsüydü aynen.

Robert Plant: Daima kışkırtıcı ve provakatif... Bu resimde gerçi o yönü pek ortaya çıkmamış. Onun için gelmiş geçmiş en güzel saçlı solist diye boşa demiyorlar. 60'ında canlı izledim, saçları bu halde değil tabi ama yaşına göre çok iyi.

Jimmy Page: Gizem ve ezoterizmin dibine vurmuşta öyle resim çektirmeye gelmiş bir hali var . Duruşuyla gurubu evirip çeviren adam olduğunu anlamak güç değil. Grubun şöhret karşılığında ruhunu şeytana sattığı söylentilerinde şeytanla pazarlığı yapan adam olarak biliniyor.

John Paul Jones: Grupta da hep bi tesadüfen duruşu var sanki. Sonradan eklemlenmiş gibi. Resimde de sıra en son ona geldi zaten. Gruba dair hakkında en az yazılan çiziktirilen kişi. O olmasaydı stairway to heaven'ın öyle sağlam bir girişi olur muydu? Olmazdı.

15.10.2009

Rock'n Roll'un Steril Çocukları

Sex, Drugs, Rock'n Roll üçlemesinin sadece Rock'n Roll kısmından nasiplenmiş bir Rock grubu The Cranberries. Adıyla, mensuplarıyla, şarkılarıyla full naiflik çağrışımlı. Steril demem ondandır. Temiz aile çocukları kıvamındadır grup. Noel ve Mike kardeşlere yolda rastlasan, tiplerinden bunlar şakirt heralde lan dersin. Bereketli topraklar olan İrlanda'nın Limerick kasabasından peydah oldular. Yılmaz Özdil Cranberries'i anlatacak olsa mesela, göbeğini kaşıyan köylü Limerickliler'in bidon kafalı evlatları  grup kurmuşlar diye yazardı.

Son albümleri Wake up and Smell the Coffee b.k gibi bir albümdü. O albümü dinleyince insanın iyi ki dağılmışlar diyesi geliyordu nerdeyse. Dağıldıktan sonra Dolores 2 albüm yaptı. İlk albümünden daha kötüsünü yapabilir mi diye düşünürken geçtiğimiz ağustosta çıkardığı albümü ilkinden beter çıktı. Dünyanın en güzel sesli bayan vokallerinden birisi birikimini ancak bu kadar heba edebilir. Grup bir kaç konser için tekrar bir araya geldi. Ben devamının geleceğine inanıyorum. Ama tüm hayranlarının da diyeceği gibi Wake up and Smell the Coffee gibi bir albümle döneceklerse kalsın, biz eski şarkılarla idare edelim. 

Ben güzel müziğe dair ne işittiysem The Cranbberies'le başladı. Tamam The Cranberries bi Led Zeppelin bi Ramones değildi , tamam belki çaptan da düştüler, belki mıy mıydılar, belki hep aynı şarkılardan ibaretti ama bir nesli adam gibi müzikle tanıştıran gruptur Cranberries.O yüzden her ne dinlenilirse dinlenilsin bir gün olur Cranberries'e tekrar dönülür. Çünkü bi Linger bir Dreams dönemler üstüdür.

Referans Şarkılar:
*Linger
*Fee Fi Fo
*Shattered
*Promises

13.10.2009

Close to Eden


http://www.youtube.com/watch?v=trKsl8qfrHM&feature=player_embedded

Urga için 90ların en iyi filmlerinden birisi demişti Stalker... Filmler için bu tür tanımlamalar bir önyargı oluşturabilir ama başkası derse, Stalker dediyse değil... Urga Rus yönetmen Nikita Mikhalkov'un örneklerine pek rastlanmayan komünizm eleştirisi filmi..90ların en iyi filmlerinden..

Video, filmin Rus karakterinin 'Mançurya'nın Tepelerinde' isimli Rus milliyetçilerinin marşlarından birisini Çin'de bir barda söylediği sahneden...
Meraklısına; Mançurya Çin ve Rusya arasında kalan özerk bir bölge..

5.10.2009

Halı Saha Kültürü

"Halı saha insanı maç öncesi ısınmaz. Isınana da 'artist' gözüyle bakılır. Sahaya girilir, topa saldırılır. Isınma namına yaygın olan topla münasebet şekli orta açmak ve boş kaleye abanmaktan ibarettir. Hakemler zaten hipnedir. Ciddi turnuvalar dışında hakeme ihtiyaç duyulmaz."

***
Sporsever bir millet olmadığımız gibi spor yapan bir millette değiliz. Sadece futbolu seviyoruz (o bile muamma) ve hangi sporla uğraşıyorsunuz diye sorulan bir soruya ortalama bir Türk erkeğinin vereceği cevap ‘haftada 1 gün halı saha maçı'ndan öte gitmez genelde. Sahi nedir bu halı saha kültürü?

Bence yurdum erkeğinin haftalık sıradan bir aktivitesinden ibaret değil. Zira üzerinde tüketilen fikir/emek mesaisi pek çok şeyin üzerinde. Ben bir spor aktivitesi olarakta görmüyorum. 12-14 erkeğin, haftada 1 saat, nerdeyse sporun tüm olmasını gerekenlerini ihlal ederek, bir topun peşinde en hafif tabirle tepinmesi insana form kazandırıp, vücudu atletik kılmasa gerek. Her maçın ardından “Abi oynadıkça göbek eriyor”türü cümleler teselliden öte geçemiyor sanırım.

Sihirli Soru Cümlesi: "Abi 10-11 arası maç var, oynar mısın?

Ayağıyla bir topa yön vermeye muktedir nerdeyse her Türk erkeği bir halı saha grubuna mensuptur. Bireyin futbol becerisi ve aldığı haz kat sayısına göre bu ikiye de çıkabilir. Şartlar uygunsa halı sahaya abone olunur. Böylesi daha makbuldür. Boş saha bulma ve uygun zaman telaşesinden yırtarsın, her hafta salkım saçak olan üyeleri disipline etmiş olursun hem. Aksi taktirde sahayı, zamanı, oyuncuları ayarlamayı kendine şiar edinmiş/edindirilmiş kişiler vardır. Maç sonucu bir türlü tamamlanamayan halı saha ücreti bu arkadaşlarca tamamlanır her defasında, giren kontör/faturada ektrasıdır. Her maç öncesi onlarca görüşme vardır, yoğun telekominasyon ağıdır bir nevi halı saha olayı.

Fiziksel Şartlar

Sahanın kötüsü, yani muışamba kıvamında olanı çok can yakar. Artık literatüre geçen halı saha ayakkabıları da her eve lazımdır. Enflasyon sepetine de dahil edilmelidir. 1 tane alınır, uzun yıllar kullanılır. Önemli olan markası değil ayağa oturup oturmadığıdır. Her maç mutlaka ayakkabasını unutan olur. Bunların midesi elveriyorsa halı saha müessesinde ayakkabı kiralama giderler. Nasıl olsa halıdır, bişey olmaz deyip çıplak ayakla oynamak biraz dangalaklıktır. Ayak tabanının bir kısmını saha da bırakabilirsiniz. Bir de abartıp çivili kramponla gelenler olur. Bu arkadaşlar genelde maç öncesi ısınma turlarını halı saha işletmecisiyle köşe kapmaca oynayarak geçirirler. Halı saha ayakkabısını genelde tozluk diye tabir edilen, sadece ilk kullanım için beyazlığını koruyan, daha sonraları hep siyah beyaz karışımı, gri tonda seyreden kalın çoraplar tamamlar. Bu çoraplardan edinmeyip, yerine klasik çorap giyenler çok komik görünürler.

Halı saha formaları ise leş gibidir. 1 hafta sonra tekrardan giyileceği için yıkanmadan haftaya, ondan sonki haftaya ve ondan sonraki haftaya devereder. Hijyenin 'h' si soyunma odalarının yanından geçmez. 6-7 terli erkek, 2-3 metrekarelik bir odanın içinde, düşünün bi. Aslında Mine Kırıkkanat ve türevleri bu tür odalarda ıslah edilebilirler.

Halı Saha İnsanı

Halı saha insanı maç öncesi ısınmaz. Isınana da 'artist' gözüyle bakılır. Sahaya girilir, topa saldırılır. Isınma namına yaygın olan topla münasebet şekli orta açmak ve boş kaleye abanmaktan ibarettir.Halı sahacı erkek prototipi oluşturmak istersek nerdeyse her yaş skalasından, her meslek grubundan insanı bu gruba dahil edebiliriz. Sınıflar üstü bir hadisedir halı saha genelde. Zengini de oynar fakiri de. Zengini Hasan Vezir'in halı sahasında oynar, fakiri Sultanbeyli belediyesinin halısahasında, orası ayrı...

Bunun dışında halı saha maçları Türk erkeğinin en mühim sosyalleşme araçlarından birisidir. Yurdum erkeği için halı sahalar kısmende olsa hayallerini gerçekleştirme olanağı sunar. Sahaya çıkan çoğu kimse tüm hafta boyunca tvden izlediği futbolcuların hareketlerini yapabilmenin hayalini kurar hep. Top gelse de bi yapabilsedir. Bazen o hareket maç telaşesinde unutulur, bazen yapılır maç boyu yatılır, bazende tüm maç o hareket için heba edilir. Mutlak surette maç için sabit bir kaleci ayarlanmalıdır. Zira bir erkeğin bir erkeğe söyleyebilecin en berbat 2. laf; "abi kaleye geçsene"dir. Birincisi "günaydın sevgilim"dir.

Yazılı Olmayan Kurallar

Her maç öncesi ortak bir iradeyle taktik belirlenir(7 kişiyle ne taktiğiyse artık), herkeste biat eder. 3lü defans sabit kalacaktır (hadi len), orta saha defansa yardım edecektir, ileri toplu çıkılıp toplu dönülecektir. İşte bu halı sahaların olmazsa olmaz ofisyal taktiğidir. Zeman için 4-3-3 neyse halı sahalar için bencil futboldan kaçınmak odur. Bunlar maçın 10. dakikasından itibaren unutulmak suretiyle her maç öncesi ateşli bir şekilde tartışılan ve ateşli bir şekilde kabul gören kurallardır.

10. dakidan itiraberen herkes bildiği doğrultuda oynamaya başlar. Şayet maç erkenden koptuysa, büyük bir sebatla o vakte kadar defansta çakılı kalmayı becermiş oyuncu, resti çeker;'anuna goyarım' diyerekten forvete çıkar, zaten olmayan defans kurgusu böylelikle çöküverir.

Rakip azılı düşmandır. Zaten ciddi manada yapılan sporun centilmenlikle, kardeşlikle hiç alakası yoktur. Pek tanınmayan bir rakiple yapılan maç kavga ortamına müsaittir. Sert geçen böyle bir maç potansiyel street figther arenasıdır. Halı sahalarda kavga sıklıkla görülür yani. Erkek egemen zemindir halı sahalar. Maskulen gurur zedelenmeye pek yanaşmaz. Kavga çıkarsa maç yarıda kalır, kavga çıkması değil işte bu kötüdür. Bi de her takımda bencil bir oyuncu bulunur. İçten içe çok küfür yer bu adamlar. Hakemler zaten hipnedir, ciddi turnuvalar dışında hakeme ihtiyaç duyulmaz.

Kaçınılması Gerekenler

Söz veripte maça gelmemek kolpalıktır. Affolunmaz. Halı sahalarımızda görmek istemediğimiz 10 kusurlu hareketin 10una birden tekabül eder.

Halı saha maçları çevrenizde yoğun bir popülasyonu ilgilendiriyorsa biraz çakal olmak icap edebilir. Ya herkes idare edilebilmelidir, ya da 8. şahsın haberi olmamalıdır maçtan. Tafrası olur, küseni olur, olur da olur. Bir de maç boyunca takımın tüm yükünü kendi çektiğine inanıp, geri kalanların oyunu boşladığını düşünenler olur. Bu düşüncenin devamı bazen maçı terketmeye kadar gidebilir. Tasvip edilmez bu tür kaprisler. Sonra, normal hayatta gayet aklı selim, mülayim birisi sahada, nerdeyse herkese salça olan bir cevvale dönüşebilir. Sorsan 'abi niye böyle' diye, 'ya abi fıtratım böyle'dir genelde cevap. Aslında halı sahada herkes birbirine bağırır. İlla sosyolojik bi gözlem yapacaksak, halı sahalar ksinlikle insanların sinirlerini deşarj ettikleri alanlar değildir. Bilakis sıradan aksiliklerin bile nefret, sinir katsayısını çoğalttığı bir ortamdır halı sahalar.